1 - FÂTİHA SÛRESİ


Önce “EUZÜ-BİSMİLLAH” üzerine genel bir açıklama:

İSTİAZE:

İstiaze”, sığınma, tecerrüd,.. manasındadır...

Hz.Rasûlullah s.a.v.in öğrettiği üzere, özel olarak:

Euzü Billahi mineş Şeytanir Racıym” veya

Euzü Billahis Semi’il Aliymi mineş Şeytanir Racıym” veya

Allahümme inniy euzü Bike mineş Şeytanir Racıym, min hemzihi (melekiyyetimden perdeleyici dürtülerinden) ve nefhihi (benlik körüklemesinden; övünme-kibirden, izafiyetten) ve nefsihi (sünnetullah gerçeğine uymayan ilhamlarından, vesvese atmasından, büyüleyici üfürmelerinden)”,kelimelerinin OKUnması ile olan sığınmadır...

Kurâni hakikat üzere yaratılan (Rahmân: 1-4) halife varlık AdemOğlu’na ve her Kurân OKUyana “istiaze” (sığınma, arınma, tecerrüd) emredilmektedir!...

İşte, bu gerçeği bize açıklayan bazı âyetler:

Nahl: 98-100: “Kurân’ı (hakikatını, Rahmân’ın zikrini) kırâat ettiğin vakit, şeytan-ı raciym’den (tard edilmiş şeytan’dan, B- sırrıyla) Allah’a sığın... Doğrusu onun (şeytan’ın) iman eden ve rablerine tevekkül edenler üzerinde bir sultası/hakimiyeti/tutanağı yoktur... Onun (vehmi nefsin, alt bilincin) sultası ancak kendisini veli (dost) edinenler ve (Bi-) onu (şeytanı) (Allah’a) ortak koşanlar (ona bir varlık, güç, kuvve atfedenler) üzerindedir (demek ki, istiaze yapılması, yani <euzü>nün OKUnması şart!?)”...

A’raf: 27: “Ey AdemOğulları!... Şeytan, sizin ebeveyninizi (baba-ananızı), SEV’AT’larını (cesed, avret mahalli?) kendilerine göstermek için (takva) libaslarını onlardan soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de fitneye düşürmesin!.. Çünkü o ve onun kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler... Biz, şeytanları iman etmeyenler için evliya/dostlar kıldık”...

Ya-Siyn: 60: “Ey AdemOğulları (meleki ruh, üst bilinç, akıl sahipleri) !... Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi: Şeytana (vehme) kulluk yapmayın, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?”...

Sad: 82-83: “(İblis) dedi ki: (Bi-) izzetine (varlığımdaki izzetine) kasem ederim ki, onların tümünü mutlaka şaşırtıp saptıracağım... Ancak onlardan ihlaslandırılmış (hâlis kılınmış) kulların müstesna”...

A’raf: 16-17: “(İblis dedi ki:) Beni (B sırrınca) sapıttırmana (mukabil, sebebiyle, onun gereği) yemin ederim ki (Hakkın Zatından gafil?), elbette senin sırat-ı müstakiym’ine onlar için oturacağım (onlara engel olacağım; da vasıl olamayacaklar)... Sonra, andolsun ki onlara önlerinden, arka yönlerinden, sağ yönlerinden ve sol yönlerinden geleceğim... Onların ekseriyetini şükredenler (değerlendirenler) olarak bulamayacaksın...

Mu’minun: 97-98: “De ki: Rabbim!.. Şeytanların uyartılarından/impalslarından (B manasınca) sana sığınırım... Ve (B manası gerçeğince) sana sığınırım Rabbim, yanımda hazır bulunmalarından”...

Hatta Abdullah İbni Abbas r.a.dan rivâyet edildiğine göre, Hz.Rasûlullah s.a.v.e Cibriyl a.s. ilk nâzil olduğunda “istiaze” ve “’B’ismillah” ile emretmiştir...

Onun için biz eğer Kurân-ı Kerim’e dokunmak istiyorsak, eğer hakikat’ı ile sünnetullah’ı OKUmak istiyorsak,

Euzü Billahi mineş Şeytanir Racıym”,

Yani: “Sığınırım B sırrıyla Allah’a (hakikatım olan, gayrı olmayan tam varlığa; herhangi bir varlığım, kuvvet ve kudretim sözkonusu olmaksızın; la havleve la kuvvete illa Billah!);recmolunmuş (Allah’a yakîn hâli yaşamaktan tard olunmuş; Rahmân’a âsi-müşrik biri olmuş; doğasının ve işlevinin gereği melekiyyetimden ve hakikatımdan saptırıcı vesvese ve fikirler ilka eden, vehmi benlik verip şirke çeken) şeytan’dan“, demek zorundayız...

Peki, Kurân, “Kurân OKUduğun vakit, şeytan-ı raciym’den (tard edilmiş şeytan’dan B sırrıyla) Allah’a sığın” (Nahl: 98), derken, yani “euzü”yü emrederken, kendisi –Kitab olarak- “Bismillah” ile başlamış ta “euzü” ile niye başlamamıştır?... Yani Kurân-ı Kerim adlı kutsal Kitab’ın ve Onun sûrelerinin başlarında “Bismillah” varken, niye “euzü” yok?... Oysa “kıraatın=OKUmanın” evvelinde “istiaze” emrediliyor?... Namaz’a kalkanın abdestle emrolunması gibi, Kurân OKUyanın “istiaze” ile emrolunması sözkonusu!...

Bu Kelam’ın nâzil olduğu boyuta şeytaniyet-cinn varamaz, tesir edemez ki?..

O şanlı bir Kurân’dır, bir Levh-i Mahfuzda (korunmuş levhada)’dır” (Buruc: 21-22), buyuruluyor!...

Dolayısıyla “istiaze” (sığınma, tecerrüd, arınma) Kurân’a değil, Kurân’ı OKUyana gerekli... Yani “istiaze”, Kurân’ın evvelinde değil “kıraat”ın evvelinde lazımdır...

Nitekim: Vakıa: 79’da: “O’na (Kurân-ı Kerim’e) arınıp tahir olanlardan başkası dokunamaz!”...

Şuara: 210-211’de: “(Bi-) O’nu şeytanlar indirmedi... (Bu iş,) onlara uymaz (onlara yakışmaz)... (Zaten) muktedir olamazlar!”, diye konu açıklanır...

Bismillah” ise Kurân’ın/Kitab’ın iptidasında tabii olarak vardır!.. Nitekim hadis-i şerif’te: “Küllü emrin ziy balin lem yübde’ Bi-Besmelete, fe huve ebter= Bismillah ile başlamayan her önemli iş, EBTERdir (güdük kalır, tamamlanamaz)” buyuruluyor...

BİSMİLLAH” ile ilgili diğer önemli açıklamalar...

Önce “Bismillah”ın kırâatı ve yazılışı üzerine Hz.Rasûlullah s.a.v.in mübarek sünneti ve işaretini değerlendirebilmek için bazı hadis-i şerifler ve açıklamayı okuyalım:

Hz. Enes r.a Hz. Rasûlullah’ın Kurân okumasından sorulduğunda şöyle tarif eder: O, B”ismillahir Rahmânir Rahıym’i okuduğunda “Bismillah”ı, “er-Rahmân”ı ve “er-Rahıym”i iyice uzatırdı (Bi-ismi Allah olan’ı, Rahmân’ı, Rahıym’i vurgulayarak, isimlerin üzerlerinde durarak okurdu) !...

Hz. Rasûlullah s.a.v.in, 26 vahiy katibinden (ki bu katiblerin başı Hz.Ali KerremAllahu vechehu’dur) biri olan Muaviye b. Ebi Süfyan’a “Bismillah”ın yazılışını şöyle tarif ettiği rivâyet edilir:

Divit’i ilka et (mürekkeb okkasını önüne koy), kalem’i tahrif et (uçlandır, ucunu sivrilt; harflendir), <B>yi ikame et (doğru çek, doğrult), <Siyn>i tefrik et (dişlerini birbirinden ayır), <Miym>i kör yapma (gözünü belli et), <Allah>ı tahsin et (güzelleştir, güzel yaz), <er-Rahmân>ı med et (uzat), <erRahıym>i tecvid et (harflerini tek tek belirt, okunur-anlaşılır yap)”...

Hz.Enes r.a.dan rivâyet olunuyor... Hz.Rasûlullah s.a.v. şöyle buyurmuş: “Biriniz <Bismillahir Rahmânir Rahıym>i yazdığında, er-Rahmân’ı med etsin (uzatsın)!”..

Hz.Rasûlullah s.a.v.in vahiy katiblerinin önde gelenlerinden olan Zeyd B. Sabit r.a., Hz.Rasûlullah’ın şöyle dediğini rivâyet eder: “<Bismillahir Rahmânir Rahıym’i yazdığında, onda <Siyn>i tebyin et (apaçık belirt)!”...

Hz.Rasûlullah s.a.v. “Bismillah”ın başındaki “B”nın “Elif”i nereye gitti (yazılışta ?? olması gerekirken? diye yazılmıştır) diye sorulduğunda: “Onu, şeytan çaldı!”, diye cevapladı!... Nitekim “Bismillah”ın “Ba”sına has “Eliyf”siz bu yazılış Kurân’da benzer terkiplerde “Eliyf”lidir... Örneğin ilk vahiy âyeti olan “İkra’ B’ismi RabbiKE”de “Eliyf” yazılıdır...

Abdullah İbni Abbas r.a.dan, Hz.Rasûlulullah s.a.v.in şöyle dediği rivâyet olunuyor: “<Be>yi, <Miym>e kadar uzatma, ta ki (aradaki) <Siyn> ref’olsun (yükselsin, belli olsun)!”...

Bismillah”ın tafsili ya da iniş kademeleri...

Besmele” en kısa-öz haliyle “B’ismillah” demektir...

Daha önce “Bismi KEl lAhümme” = “Senin adınla Ya Allah!” idi, ki “B’ismillah” şeklinde okunması emri ile bu söyleniş nesh edildi...

Nitekim Ulul’Azm bir Rasûl olan Hz. Nuh a.s., gemisini “B’ismillah” diyerek yüzdürüp, tufandan selamete çıkardı! (Hud: 41)...

İslam’ın Hac menasikinin uygulanışında da “B’ismillah” geçerlidir... Ka’be’de tavaf’a başlarken, şeytan taşlarken ve kurban ederken “Bismillahi, AllahuEkber” deriz...

Nitekim, “Evham ve vesveseyi kaldır (euzü’yü OKU; vehmi varlığından soyutlan), Allah’a (varlığındaki hakikatına) iman et ve her işe <’B’ismillah> diyerek başla!” diyenler de bu gerçeği, vukufiyyeti ve marifet gücü dolayısıyla bu netlikte ifadelendiriyor...

Her iş “’B’ismillah” iledir... Nitekim bir hadis-i şerfte de: “Sizden biri bir taam yediğinde <’B’ismillah> desin... Evvelinde unutursa, ahirinde: ‘B’ismillahi fi evvelihi ve ahirihi, desin!”, diye buyurulur... Avcılığa eğitilmiş köpekleri (Maide: 5) av’a salarken de “’B’ismillah” denilmesi de Hz.Rasûlullah s.a.v. tarafından “Köpeklerini irsal ederken İsmullah’ı zikret” diye emredilmiştir...

Neden her işe başlarken “’B’ismillah”?...

“B” gerçeği ve Allah” ismi dolayısıyla... Allah ismi, ismi câmidir... Her iş ve fiilin aslı olan, her işlevin dayandığı kuvve-mana-özellik “Allah” ismi kapsamındadır... Ayrı ayrı isimler değil!... Çünkü her isimle işaret edilen, hep aynı TEK nesne-kuvvedir!... Yani tüm isimlerin muhatabı-müsemması hep aynı yapı!..

“B” sırrı ve “’B’ismillah” gerçeği dolayısıyla da zati vasıflarıyla, tüm mana, ağırlıklı bir mananın fiil ya da işlevi olarak gerçekleşmektedir; (ki böylece <Bismillah>ın açılımı, tam zikir olur) !...

Rivâyet edildiğine göre, “Bismillah”ın ikinci kademesi “Bismillahir Rahmân”dır (İsra: 110)...

Ve nihâyet (Ebu Davud’un Musannef’inde tesbit ve rivâyet edildiği üzere) 3.kademesi ise “Bismillahir Rahmânir Rahıym”dir!? (neml: 30)...

Gelelim neden sadece “Allah” değil de “ismiAllah”, ya da “Billah” değil de “Bismillah” denilmesi hususuna?...

Bismillah”ı, Allah->Rahmân->Rahıym diye ard arda üç isim, üç müteakıp kademe gibi değil, ‘Bi-ismi Allah olan, Rahmân Rahıym’dir’, ya da Rahmân ve Rahıym sıfatları ile vasıflanan (nesne, yapı), ismi Allah olandır’, ya da ‘Rahmân Allah, Rahıym’dir’ diye değerlendirmek lazım... Yoksa ismi Allah olan ile Rahmân Rahıym olanı ayırıp iki ayrı nesne/yapı var saymış oluruz ki Ehad-Samed Allah gerçeğine uymaz...

Zaten “Allah” kelimesi isim, “Rahmân” ve “Rahıym” kelimeleri ise sıfattırlar, “Bismillah”da!... Sıfat ise, o ismin müsemmasının sıfatıdır!... Mesela, “Allah Bâri’dir”, dendiğinde, “Allah ismi (lafzı) Bari’dir” değil, “ismi Allah olan müsemma (yapı, nesne, kuvve) Bâri’dir”, demektir...

O halde “Bismillah”: Rahmâniyyet ve Rahıymiyyet vasıflı ismi Allah olan (nesne-yapı-kuvve) olarak..., demektir...

Nitekim Bakara: 163’de: “(Ey insanlar) sizin ilâhınız, İlâh’un Vahid’dir (bir tek vücud’dur)... (O halde) kendinden gayrı ilâh (vücud, yaratan, müessir) olmayan O (Allah) Rahmân’dır, Rahıym’dir!”... ve

İsra: 110’da: De ki: “(İster) ‘Allah’ diye çağırın, veya (ister) ‘Rahmân’ diye çağırın... Hangisi ile çağırırsanız (farketmez);Esmâ-ül Hüsna O’nundur (o isimler ile işaret edilen yerde sizin varlığınız sözkonusu değildir; tüm Esmâ ile işaret olunan hep aynı Tek’dir, tek bir varlığın değişik özellikleridir; illa HU!)...”, buyurulur...

Yani, “İsmullah”ın “ism”i burada fazladan değil, özellikledir; Kurân vahyi’nin ilk âyeti olan “İkra’ ‘B’ismi RabbiKE”de de olduğu gibi!... Nitekim Kurân’da “Allah”ı zikretmek ve “İsmullah”ı zikretmek diye iki farklı şey geçer... Bu nedenle “B’ismillahi”, “B’illahi” manasında tercüme edilemez!... “İstiaze” (sığınma) ve “İstiane” (yardım dileme) de ise “ism” kullanılmaz... Yan, “euzü Bi-ismillahi” ve “isteıynu Bi-ismillah” olmaz!... “Euzü Billahi” ve “İsteıynu Billahi”dir, doğrusu... “B’ismillahi”de veya “B’ismi RabbiKE”de o (Rabbani) kuvvenin açığa çıkması sözkonusudur!...

İsm = isim” burada müsemma kuvve yerindedir!... Müsemması olan (müsemma olan) isim, Allah’a (Allah lafzına değil, Allah adıyla işaret olunana) aittir de, demektir!... Nitekim, Meryem: 65’de: “O’nun bir adaşını(O’ndan başka isimlenen müsemma) biliyormusun?” diye buna işaret edilir...

“B” Sırrı ve “Bismillah” ile ilişkisi:

“?”=”B” sırrı!..

“B” sırrı veya “B” manası veya “B” gerçeği ya da “B’ismillah” hakikatı!?...

Kurân’da “B” sırrı çok çok önemlidir!...

Nitekim Dar’ül Hikmet’in (Hikmet Yurdu’nun) kapısı Şah-ı Velâyet Hz.Ali kerremAllahu vechehu şöyle buyurur:

"Kur`ân`ın sırrı Fâtiha`da; Fâtiha`nın sırrı `B`ismillâh`da; `B`ismillâh`ın sırrı da "B" harfindedir... Ben o ‘B’nin altındaki NOKTA’yım!"

’B’ismillah”ın başındaki “B”, harf-i cerr’dir (kendine doğru çeken-cezbeden harf) !...

Eğer “B” manâsı anahtarı olmasaydı, Kurân’da temsil yollu anlatılan hakikatların ve ismi Allah olanın, insandaki varlığını, karşılığını, zuhurunu, yansımasını, tasarrufunu, rahmetini ve dolayısıyla tesbihimizi, zikrimizi, hilâfetimizi bilemezdik; yakiyne eremezdik... Hakk olan bu realiteyi materyalistçe, maddi-mekansal (hayalde) değerlendirerek “cennet” denilen gerçek yaşam hâlinden ebedi mahrum olurduk...

Oysa Fussilet: 54’de açıklandığı üzre “B” her bir şey’e ve her birime ait bir gerçektir!... Makro alem için de mikro alem için de işin tekniği, bürünüşü, işleyişi böyledir... Kurân-evrensellik-insan arasındaki birebirliği (Rahmân: 1-4) dikkate aldığımızda –ki bu bir gerçek- işin önemi ihmal edilir gibisinden değildir...

Ulûhiyyet gereği, her bir birim ya da her bir şey “B” gerçeğince, ismi Allah olanın Rahmâniyyet ve rahıymiyyeti olarak alemi şahadettedir... Gerisi duyulara bağlı hayallerdir, dünyalardır... Bu gerçekten ötürü “la ilâhe illAllah”; yani, gayrına yer yok!...

<B> gerçeği var, o halde <ilâh> yok!”, demektir bu!?...

O’nun gayrı ne bir vücud, ne bir kuvve, ne bir müessir ve ne de bir fail-fiil sözkonusudur!... İblis, zebani dahi “B”deki gerçek ile işlevdedir!... Zebânilerin kuvveti (19 harfli) “Bismillah”dandır (Müddessir: 30) !..

Nitekim, Hz.Rasûlullah s.a.v.’in terkisine bir bineğe binen kimse, Hz.Rasûlullah’ın kendisine şöyle dediğini rivâyet eder: “Sen üzerinde iken bineğin olan hayvan tökezleyecek olursa, sakın ‘Kahrolasıca şeytan (sen yaptın!)’ deme... Çünkü o (şeytan) bir ev kadar oluncaya kadar büyüdükçe büyür ve kendi kuvveti ile yaptığını söyler... Fakat şöyle de: ‘BismillahirRahmânirRahıym’... Muhakkak ki o (şeytan) sinek kadar oluncaya kadar küçülür!”...

Kitabullah (Kurân)’da şöyle işaret edilir:

Nisa: 136: “Ya eyyuhelleziyne amenu, aminu ‘B’illahi= Ey (takliden) iman edenler!.. ‘B’ sırrıyla iman edin Allah’a”...

Şura: 19: “Allah’u Latıyf’ın Bi-ibadiHİ yerzuku men yeşa’= Allah kullarına (B sırryla, B gerçeğince, Bizatihi onların vücudu ve hakikatı olarak; onlardan) Latiyf’dir, dilediğini rızıklandırır”...

Ahzab: 43:”ve kane B’il mü’miniyne Rahıyma= Mü’minlere (B sırrıyla, B gerçeğince, mü’minlerin vücudu ve hakikatı olarak) Rahıym’dir”...

Bakara: 143: “innAllahe B’inNasi le Rauf’ur Rahıym= Muhakkak ki Allah insanlara (B sırrınca, B gerçeğince, insanların vücudu ve hakikatı olarak; insanlardaN) Rauf’dur, Rahıym’dir”...

Enfal: 17: “felem taktuluhum, ve lakinnAllahe katelehum... ve ma rameyte iz rameyte, ve lakinnAllahe rama...= Siz öldürmediniz onları, fakat Allah onları öldürdü... Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı! (B harfi yazılmadan B gerçeği burada bu şekilde vurgulanmaktadır!.

Kaf: 12: “men haşiyer Rahmâne Bil-Ğaybi ve cae Bi-Kalb’in muniyb = Bil-Gayb (kendi gaybı-hakikatı olarak) Rahmân’dan, haşyet eden ve (hakikatına) dönen bir kalb ile (B sırrı gerçeğince) gelen kimse için (dir ‘cennet’ denilen yaşam)!”...

Ya-Siyn: 11: “innema tünziru menittebeaz Zikra ve haşiyer Rahmâne Bil-Ğaybi, fe beşşirhu Bi-mağfiretin ve ecrin keriym = Sen ancak Zikre (hakikatına, Kurân’a) tabi olan ve Bil-gayb (gaybı-hakikatı olarak) Rahmân’dan haşyet duyanı uyarırsın... Onu bir mağfiret ve keriym bir ecir ile (B sırrınca) müjdele!”...

Bu arada “Bismillah’ın açıklaması konusuna en güzel yorumu getirmiş Merhûm Hamdi Yazır’a kulak verelim.

Türkiye`deki en mükemmel tefsir olan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bastırtmış olduğu, Elmalılı Hamdi Yazır` ın hazırladığı "HAK DİNİ KURÂN DİLİ" isimli 9 ciltlik eserin 1. cilt 42 ve 43. sayfalarında " B " harfinin manasıyla ilgili olarak özetle şu bilgi vardır:

"Eazımı müfessirin diyorlar ki. "BA"nın buradaki manayı ilsakı, ya MÜLASEBET ve MUSAHEBET veya istianedir...

Bu tevile göre; <" B " ile başlayan> besmelenin meâli "ALLAH’ı Rahmanı Rahim namına" demek oluyor ki; bu da "B"de MÜLÂBESE manâsına râcidir.. Bunun hasılı, bir niyâbet itirafıdır.

Bir işe başlarken, "filan namına" demek, "ben bunu ona izafeten, ona hilafeten, onu temsilen, ONUN BİR ALETİ olarak yapıyorum; bu iş hakikatte benim veya başkasının değil ancak onundur" demek olur.. Bu da vahdeti vücud mülâhazasına râci bir fenâfillah hâlidir."

Bu konuda son devir çelebilerinden değerli mutasavvıf Ahmed Avni Konuk da Fusûs şerhinde (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fak. Yay. cilt 2 sayfa l9l), "B" harfiyle alâkalı olarak kısaca şöyle der:

"Bİ İBADİHİ` deki "Ba" mülâbese içindir... Demek ki, ALLAH Zü`l-celal ibadının kisve-i taayyününe bürünüp zahir olmuştur"!..

O halde “B” harfinin ihtiva ettiği bu anlam ışığında âyetleri nasıl meâllendirelim?... Ya da “B” harfi ile başlayan âyetleri nasıl anlayabiliriz?... “B” Harfi neyi fark edip anlamamız için kullanılmıştır Kelâmullah’ta?

Bu meâlin en önemli özelliği “B” harfinin ihtivâ ettiği anlam ışığında âyet meâllerinin yazılmasıdır...

Ayrıca meâllendirmede, âyetler içinde geçen Allah isimlerine, Rab, Hak, Rasûl, Nebî gibi kelimelerin de orijinallerine sadık kalınarak, erbâbının konuyu incelemesine olanak sağlanmıştır!.

Dilin ve kelimelerin semanteğinin hakkı verilmiştir!.

Meâlin hazırlanmasında, “B” harfinin içinde geçtiği âyetlere, o harfin ihtiva ettiği anlam ışığında manâ verilerek; (âyetin zâhir manâsı gözardı edilmeksizin; ruhu muhafaza ederek) ifadelendirilmiştir... İşin ruhunu yansıtması, maksadı ifade etmesi bakımından “B”nin en uygun karşılığı bize göre, “...olarak”dır!...

Ezcümle yerine göre “B” için şu ifadelendirmeler yapılmıştır:

...olarak
B sırrıyla”,
B sırrınca”,
B gerçeğince”,
B manasıyla”,... gibi...

Allah ismi, nasıl ki İlahi Esma’yı cami’ ise, “B” de ilahi sırları cami’dir... Bu sebeple “B”yi, “’B’ismillah”ı ve “’B’ismillahirRahmanirRahıym”i çok iyi OKUmak ve idrak edip algılamak zorundayız!... Onun için herşeyin başlangıcında “’B’ismillah” gerekir?...

Kurân’ı ya da O’nun âyet ve kelimatını anlamada çok önemli olan,

Kurânın/her âyetin bir Zahiri, bir Batını, bir Haddi ve bir Matla’ı vardır”,

Hadis-i şerifi’nin, açıklamağa çalıştığımız “B” sırrı ve “Bismillah” konusu ile bağlantılı izahı:

Evrensel anlamda, “Kurân, Zatın sıfat ve esmâsı ile kesret alemine tenezzülüdür” ki, bunun ne haddi ne hududu ne de sonu olur... Buna ait ilim ihata olunamaz, tafsili bitmez... Bu gerçekten ötürü:

Hamd, Semavat’ın Rabbi, Arz’ın Rabbi, alemler’in Rabbi Allah’a aittir... Kibriya, Semavat’ta ve Arz’da O’nundur (herşey O’nun kemalini izhardadır; acziyet yoktur)... O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.” (Casiye: 36-37),

Ta-Ha: 110: “O’nu ilmen ihata edemezler”... buyurulur...

Ancak inzâl olunan Kurân-ı Kerim ve her âyetin, hadis-i şerifte anlatılan yönlerine gelince:

Zahiri: Göresel evrene, halka, beşeriyyetimize, beşduyuya göre algılama ve hükümleri ihtiva eder... Âyetlerin bu yönünü algılamada insansılar da pay sahibidir...

Batını: Hakkani vücuda, gayba ait yönünü; basiretle algılanabilecek manasını ifadedir... Âyetlerin bu manasını ancak iman aklı olanlar, arif insanlar algılayabilirler... İnsansılar (cinler), ancak melaikeden kulak hırsızlığı yapan şeytanlar kabilinden âyetlerin bu yönüne ait manaları bilgi edinebilirler... Fakat idrak edemezler... Bilgili biri olma perdesi, günahı, şirki ile mesuliyet altına girerler, hikmet-i ilâhi!...

Haddi: O kelamın manası, sünnetullahdaki yeri, hikmeti, hükmü, işlevidir... (Belki, haddini bilmeyi de bu manada düşünmek lazım)...

Matla’ı: Tulu’ (doğuş) yeri, o âyetin hükmünün-işlevinin dayandığı ilâhi sıfat, müşahade noktası...

BismillahirRahmânirRahıym” Kurân’ın, Kurân’daki sûrelerin ve Fâtiha’nın bir âyeti midir; ya da

Bismillah” bir âyet midir, meselesine gelince:

Bismillah”ın, Kurâni, vahyi bir söz olduğu kesindir (Neml: 30)... Nitekim bir hadis-i şerif’te: “Kim <’B’ismillahirRahmânirRahıym>i terkederse, Kitabullah’dan bir âyeti terk etmiştir”, buyurulur... Zaten “Bismillah” mushaf’ta yazılı olduğuna göre, mecburen âyettendir... Çünkü kutsal metin Kurân-ı Kerim’de (mushaf’ta) vahiy-âyet olmayan bir şey zaten yazılmamıştır!...

Bismillah”, Ümmül’Kurân olan FATİHA’nın da bir âyetidir... Nitekim bu konuda Hadis-i Şerif ve sahabenin re’yi vardır ki “BismillahirRahmânirRahıymFATİHA’nın birinci âyetidir, diye... Zaten “FATİHA’nın sırrı ‘Bismillah’da gizli” buyurulduğu gibi, Seb-i Mesani de ancak “Bismillah” ile yedi âyete tamamlanınca oluyor (hadis-i şerifte de böyle tarif edilmiştir)... Ancak Hz.Rasûlullah’ın ve Hz.EbuBekr ile Hz.Ömer’in namaz’da FATİHA’ya (sesli?) direk “elHAMDU...” diyerek başladıkları da bir gerçek ki bunun izahı ayrı bir husustur?...

Bismillah” Kurân’daki diğer sûrelerin başında da var, hususuna gelince?...

Gerçekte “B’ismillah”sız bir şey yoktur... Fussilet: 54: “Dikkat edin!... Muhakkak ki O, Bi-külli şey’in muhit’tir ("B" her birime aittir!)”, âyeti bunun bir kanıtıdır...

İsra: 46: “Kalblerinin üzerine, O’nu (Kurân’ı) fıkh etmelerine (anlamalarına mani) ekinneh (kılıflar, perdeler), kulaklarında da (algılamalarına mani) vakra (ağırlık; örtücü, engelleyici) koyduk... Kurân’da Rabbini tekliği ile zikrettiğinde, nefretle dübürleri üzere/geriye dönüp giderler”, âyeti de bir başka işarettir...

Esasında Kurân OKUmanın usülü namazdaki tertiptir... Euzü->Bismillah->Fâtiha ve herhangi bir sûre veya âyetler... Bu nedenle Abdullah İbni Mes’ud r.a.ın mushafında Fâtiha Sûresi yazılmamıştı, “Eğer yazsam, her sûrenin başına yazmam gerekirdi” diyerek...

Aslında, her Kurân okumaya illa “’B’ismillahirRahmanirRahıym” ile zaten başlanır... Mesele, yazılmasında yani mushaf halinde mi çıkıyor!?... “Bismillah”sız Kitab olur mu?...

Bismillah”ın sûrelerin başında (başlangıcında) bulunmasının önemi ve özellikle bulunduğunun, fakat o sûrelerin bir ayeti (1.ayeti) olmadığının isbatı Tevbe Sûresi’nin başında “Bismillah” olmayışıdır... Çünkü “Bismillah” ile başlanılan şey arasında anlamlı bir ilişki vardır... Nitekim Tevbe/Berae Sûresi’nin başlangıcında “Bismillah” ile kıraata başlanmadığı halde bu sûrenin herhangi bir kısmından bir bölüm (bir kaç ayet) kıraat edildiğinde “Bismillah” ile kıraata başlanılması gerektiği ihtilafsız bir husustur...?

Nitekim İmam Ca’feri Sadık k.s.: “el-Besmeletü tiycanusSuveri = Bismillah, sûrelerin taclarıdır!”, buyurmuştur!?...

SÛRE HAKKINDA ÖZET BİLGİ

Fâtiha Sûresi’nin inzâl edilişi ile ilgili ilginç rivâyetler vardır... İki defa nâzil olduğu, Cebrail’li-Cebrail’siz inzâl olunduğu,... gibi...

Fâtiha Sûresi’nin inzâli ile ilgili meşhur iki rivâyeti yazalım:

1.rivâyet...

Rasûlullah s.a.v., Hz. Hadice r.a.ya şöyle dedi: “Yalnız (tek) kaldığımda bir nida işittim... Vallahi, bunun (fena) bir iş olmasından korktum”... Hz. Hadice r.a. şöyle dedi: “MaazAllah (Allah’a sığınırım), Allah sana öyle bir şey yapmaz... Vallahi, muhakkak ki sen emaneti te’diye edersin (yerine getirirsin), sıla-ı rahm yaparsın (akrabalık hakkını ulaştırırsın) ve doğru söz söylersin (yalan yok sende)”...

Derken Hz.Rasûlullah’ın evde bulunmadığı bir sırada Hz.Ebu Bekr r.a. eve gelir ve Hz. Hadice validemiz, Rasûlullah a.s.ın kendisine söylediklerini ona anlatır ve: “Ya Atıyk (antika, eski adam?), Muhammed ile birlikte Varaka B. Nevfel’e git” der... Rasûlullah a.s. yanlarına girdiğinde, Hz.Ebu Bekr r.a., Hz.Rasûlullah’ın elini tuttu ve dedi ki: “Bizimle Varaka’ya yürü (Varaka’ya gidelim)”... Rasûlullah s.a.v.: “Sana kim haber verdi?” dedi... Hz. Ebu Bekr: “Hadice” dedi ve beraberce Varaka’ya gittiler ve (meseleyi) ona anlattılar... Hz. Rasûlullah şöyle dedi: “Yalnız (tek) kaldığımda arkamdan ‘Ya Muhammed, Ya Muhammed’ diye bir nida işitiyorum, bundan dolayı ben de Arz’da kaçıyorum?”... Varaka dedi ki: “Hayır, böyle yapma!... Sana (bu ses) geldiğinde, ne dediğini işitinceye kadar (yerinde) sabit ol... Sonra bana gel ve (ne dediğini) bana haber ver”... Ne zaman ki Hz. Rasûlullah yalnız kaldı ona: “Ya Muhammed!.. De ki: ‘B’ismillahirRahmânirRahıym, elHamdu lillahi Rabbil Alemiyn... Ve ledDaaalliiiyn (e ulaşıncaya kadar)”, “De ki: La ilâhe illAllah!” (diye bir işittirici) nida etti... Sonra Hz.Rasûlullah s.a.v. Varaka’ya gitti ve onu ona zikretti... Bunun üzerine Varaka O’na dedi ki: “Müjde, müjde sana!.. Ben şahadet ederim ki sen Meryemoğlu İsa’nın kendisini müjdelediğisin ve muhakkak ki sen Musa’nın namus’u misli üzeresin ve sen Nebîi Mürsel’sin!.. Ve muhakkak ki bu günden sonra sen Cihad ile emrolunacaksın... Eğer ona erişirsem, muhakkak ki seninle birlikte (senin yanıda) cihad ederim”... Varaka vefat ettiğinde Rasûlullah s.a.v. şöyle buyurdu: “Andolsun ki o kassı (keşişi), üzerinde ipek elbiseler olduğu halde cennette gördüm... Çünkü o bana iman etti ve beni tasdik etti”...

2.rivâyet...

Abdullah İ. Abbas r.a.dan şöyle rivâyet edilir...

Cibriyl a.s., Nebî s.a.v.in yanında oturuyor iken fevklerinden bir ses işitti... Başını kaldırdı da dedi ki: “Bu, bugüne kadar açılmamış ve ancak bugün açılan Sema kapısıdır / Sema’dan bir kapıdır”... Ondan (o kapıdan) bir melek nâzil oldu... (Bu melek hakkında da) şöyle dedi: “Şu yeryüzüne nâzil olan melek, bugüne kadar nazıl olmamış ancak bugün nâzil olan bir melektir”... (O melek) Selamladı (Selam verdi) ve dedi ki: “Senden önce hiçbir Nebî’ye verilmemiş ancak sana verilen iki nurun müjdesini sana getiriyorum: Fâtiha’tül Kitab ve Bakara Sûresi’nin hevatimi (sonları, son âyetleri)... Bu ikisinden okuduğun her bir harfin (sevabını, karşılığını) illa alırsın”...

Bu iki rivâyeti Kurân vahyinin başlangıcı hakkındaki diğer rivâyetler ile birlikte değerlendirdiğimizde şu durum ortaya çıkıyor:

Ya, FATİHA Sûresi, Mekke-i Mükerreme’de, Cebel-i Nur’da, Ğar-ı Hira’da Alak Sûresi’nin “ikra” ile başlayan ilk 5 âyeti nâzil olmadan önce, melek seslenişi olarak, Hz.Rasûlullah s.a.v.e bildirildi... Ki, Kurân-ı ve İslam’ı anlamada referans bir isim olan Şah-ı Velâyet Hz.Ali kerremAllahu vechehu’nun mushafındaki Onun mushafı nüzül sırasına göre tertib edilmiştir- da Fâtiha Sûresi ilk sûredir... Yani Hz.Ali r.a.a göre Fâtiha Sûresi ilk vahiydir...

Veya, ilk önce A’lak Sûresi’nin ilk 5 âyeti nâzil oldu... Daha sonra Kalem, Müzemmil, Müddessir (veya müddessir, müzemmil) sûreleri nâzil oldu; 5. Sırada FATİHA Sûresi nâzil oldu... Ancak bu rivâyete göre bile gerçek şöyle: Bir kısım âyetlerinin nâzil olması dolayısıyla bu sıralama doğrudur... Ancak BÜTÜN BİR SÛRE olarak ilk nâzil olan gene FATİHA Sûresi’dir... Yani FATİHA, sûre olarak Alak, Kalem, Müzemmil ve Müddessir sûrelerinden önce nâzil olmuştur...

Dolayısıyla her halûkârda FATİHA SÛRESİ KURÂN’ın İLK NÂZIL OLAN SÛRESİDİR; Kurân tertibinde de ilk sûredir; Allah sistem ve düzenini anlatan ilk sûredir ve manası her an dembedem geçerlidir.

Ya da, her ikisini de bağdaştıran Fâtiha Sûresi’nin iki defa vahyolunduğu rivâyeti ve kabulüdür...

Burada Hz.Rasûlullah’ın vahyinin ya da mucizesinin orijinalliğini vurgulayan bir hadis-i şerif de yazalım:

Enbiya’dan hiç bir Nebî yoktur, ancak Ona (Onun nübüvvetinini bir isbatı, Onun alâmeti farıkası olan bir özellik, bir mucize) verilmiştir ki onun misline (ondan) daha önce beşer camiası iman etmiş değildir (orijinaldir, yenidir)... Bana verilen ise VAHİYdir ki O’nu ALLAH BANA VAHYETTi... Umarım ki kiyamet günü onların (Nebîler’in) en çok tabi olunanı olurum...

Fâtiha Sûresi’nin adları:

Bizzat vahiy veya hadis-i şerifler ile tanımlanmış ya da onların maslahatından yorumlanarak çıkarılmış bazı isimleri şunlardır:

Fâtiha’tül Kitab (Kitab’ın açıcısı, anahtarı/girişi), Ümm’ül Kurân (Kurân’ın anası-aslı), Ümm’ül Kitab (Kitab’ın anası-aslı), es-Seb’ül Mesaniy (Senâ edilen Yedi, tekrarlanan yedi), el-Hamdu lillah, e-Hamd’ü lillahi Rabbil Alemiyn, Hamd, Salat (namaz), Kurân-ı Azıym, Şifa, Esas, Vafiye bölünmeyi, parçalanmayı kabul etmeyen tam; bu sûre iki rek’ata bölünemez), Kafiye (Fâtiha, başka sûrelerin yerine yeterli gelir, fakat onlar bunun yerine kafiyeterli gelmez),... gibi...

Fâtiha Sûresi hakkında bazı hadis-i şerifler:

Ebu Saiyd Rafi bin el-Mualla r.a. rivâyet ediyor ki:

Rasûlullah s.a.v. bana: “Mescid’den çıkmazdan evvel, Kurân’daki en büyük (azim) sûreyi sana ta’lim edeyim (öğreteyim) mi (ne dersin) ?” dedi de elimi tuttu... Derken yürüyüp (Mescid’den) çıkacağımız sırada: “Ya RasûlAllah!... Muhakkak ki Kurân’daki en büyük (azim) sûreyi ta’lim edeceğinizi demiştiniz?” dedi... (Rasûlullah) dedi ki: “El-Hamdu lillahi Rabbil’Alemiyn’dir... O, Seb-ü Mesaniy’dir ve bana verilmiş olan Kurân-ı Azıym’dir!”...

Hz. Ali r.a. diyor ki: Hz. Rasûlullah s.a.v. şöyle buyurdu: Fâtiha’tül Kitab”, “Âyet’ül Kürsiy”, “ŞehidAllahu ennehu la ilâhe illa HU...”, ve “Kulillahümme Malikel Mülki...” âyetleri (B sırrınca) Arş’a asılıdırlar... Bunlarla Allah arasında bir hicab yoktur!. (namaz sonrası tesbihlerden önce “Âyet’ül Kürsiy” okunan yerde bunların hepsinin anlamı düşünülerek okunması tavsiye olunur!)...

Ümmül’Kurân’ı (Kurân’ın Anası’nı) OKUmayanın namazı yoktur”.

Fâtiha-tül’Kitab’ı (Kitab’ın açıcısı, anahtarı/girişi) OKUmayanın namazı yoktur”.

Kim bir rek’at namaz kılar da (o rek’atın) içinde Ümm’ül Kurân’ı OKUmazsa, imam’ın arkası (nda cemaat olması) müstesna, namaz kılmış olmaz (rüku’, secde ve kıyam her rek’atta yapıldığı gibi, Fâtiha Sûresi de her rek’at’ta okunmalıdır!)”.

 “İlahi SIRlar, inzâl olunmuş Kitablarda’dır... Bütün indirilmiş Kitablar’ın sırrı Kurân’dadır... KURÂNın SIRrı FATİHAda gizlidir”.

Fâtiha’tül Kitab, her hastalığa bir şifadır”.

Fiyha şifaun min külli dain= Onda her derdin şifası vardır”.

Fâtiha’tül Kitab, Kurân’ın üçte birine denktir”.

Kim Fâtiha’tül Kitab’ı kıraat ederse, sanki Tevrat’ı, İncil’i, Zebur’u ve Furkan’ı kıraat etmiştir!”.

Ümmül Kurân, seb-i mesani (Sena edilen yedi)’dir”.

Andolsun ki biz sana, Seb-i Mesani’yi (Senâ edilen Yedi’yi, tekrarlanan yedi’yi, yedi zati sıfatı; fâtiha sûresi’ni) ve Kurân-ı Azıym’i verdik” (Hicr: 87).

<el-Hamdu>yu okuduğunuzda, <BismillahirRahmânirRahıym>i okuyun... Muhakkak ki o (Fâtiha Sûresi) Ümmül Kurân’dır, Ümmül Kitab’tır ve es-Seb’ül Mesani’dir... <BismillahirRahmânirRahıym> onun âyetlerinden biridir”.

Dört (şey) Arş’ın altındaki hazineden inzâl oldu, ki onların gayrı ondan bir şey inzâl olmamıştı: Ümm’ül Kitab, Âyet’ül Kürsiy, Bakara Sûresi’nin sona erdirenler (âyet) ve el-Kevser”.

Bakara Sûresi ilk zikir’den verildi... Fâtiha’tül Kitab, Bakara Sûresi’nin sona erdirenleri (sonları) Arş’ın altından verildi... Mufassal (sûreler; Hucurat’tan, Nas’a kadar) ise nafile’den (bağış, lutuf, fazladan) dir”.

Namazı (Fâtiha’ya namaz,diyor?), kulumla aramda ikiye taksim ettim...Yarısı benim yarısı kulumundur... Kul: <elHAMDu lillahi Rabbil’Alemiyn>der, Allah: Kulum beni Hamd etti (Hamd’den-idrak’tan aciz olduğunu bildi; Hamd eden Allah’tır), buyurur... Kul: <erRahmânirRahiym>, der; Allah: kulum bana SENA etti (izhar olunanın Rahmâniyet ve Rahımiyetimin sonucu olduğunu bildi), buyurur... Kul: <Maliki yevmid Diyn>, der; Allah kulum beni temcid etti (Azametim ve şanımla beni bildi) buyurur... Kul: <iyyaKE na’budu ve iyyaKE neste’iyn> der, Allah: Bu, benimle kulum arasındadır, kulumun istediği onadır... Kul: <İhdinas Sıratal’Müstakıym, sıratallezine en’amte aleyhim, ğayril mağdubi aleyhim ve laddaaalliyn> der; Allah: İşte bunlar kulumundur, istediği kulumundur, buyurur”.

AYETLERİN MÂNÂSI

1-) “BismillahirRahmânirRahıym”;
İsmi Allah olanın Rahmâniyet (yokluktan vücuda getiren, izhar eden sıfatları) ve Rahimiyyeti (kemale erdiren, OKUmayı nasibederek birime hakikatini farkettiren rahmeti) ile (izhar olmakta; varlığım ve bilişim hakikatım-ismi Allah olan-dandır)... Veya “B” sırrı itibariyle: Esmâsıyla varlığımı yaratan ismi Allah olanın Rahmaniyeti ve Rahimiyyeti ile

2-) “ElHamdu Lillahi Rabbil’Alemiyn”;
Hamd (mutlak değerlendirme, kemâlâtlarını izhâr) Rabb’ül âlemiyn olan Allah’a mahsustur (bu nedenle her şey O’nu tesbih eder; zira herşey O’nun Esması’nın açığa çıkması içindir).

3-) “er RahmânirRahıym”;
(Hamd kendisine mahsus/kendi hakkı olan Allah) Rahmân’dır, Rahıym’dir (Allah’ın rahm sıfatı dolayısıyla Hamd işlevi sözkonusudur; genel ve özel rahmeti ve ni’metleri vardır).

4-) “Maliki YevmidDiyn”;
(Rabb’ül Alemiyn olan Allah) Diyn (ceza) Günü’nün (ÂN’ın) Mâlik’i (herşeyin sahibi olarak mülkünde tasarruf eden) / Melîk’idir (hükümranlık ve iktidar sahibi; dilediği gibi kurallandırıp, belli bir fıtrat ile yarattıklarını buna göre de değerlendirmekte).

5-) “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn”;
Yalnız sana kulluk ederiz VE yalnız senden yardım dileriz... Yani: Ancak dilediğin (izhar ettiğin) kulluk halin olarak varız ve bunun devamı gene Sana, Senin Hamd işlevine bağlıdır; Müstean Baki Sensin!.

6-) “İhdinasSıratal’müstekıym”;
Hidâyet et bizi o Sırat-ı Müstakım’e;

7-)”Sıratalleziyne en’amte aleyhim”;
O sırat ki İN’ÂM’da (ilâhi sıfatlarla tahakkuk)
Bulunduklarının (Nebîler’in, Sıddıklar’ın, Veliyler’in..) yoludur (ilâhi özelliklerle yaşayan onların arasında bulundur)...

“Ğayril’mağdubi aleyhim”;
Gadap edilmişlerin (müşriklerin, yüzü-kalbi Allah’a dönük olmayanların; seyr-i sülüke girmeyenlerin; zahirle perdelenenlerin, yahudilerin) değil.

“Ve laddaaalliyn”;
Ve (Hâkikatlarından) sapanların (batın ile perdelenenlerin, nasaranın), değil.

SUREYİ YAZDIR

Kurân-ı Kerîm B Meâli'nde arayın

Kurân "B" Meâli

• Bu eser Kurân-ı Kerîm'i "oku"ma anlayışında bir ilk ve tek mealdir...

• Bu eser şimdiden, kitap ve makaleler için "Referans", "Faydalanılan Eser", "Alıntı Kaynağı" ve "Kaynak Eser" olmaktadır...

• Gelecekte de yazılacak eserlere referans olma, üzerine araştırma yapılma ve kaynak olma potansiyeline sahip bir eserdir.

• İşte bu nedenle; Bu eserin öncelikle İnternet platformunda sonra da günlük yaşamımızda duyurulması hususu çok önemlidir...

• Ve en önemlisi; "İnsanın kendi hakikatini anlama" yolunda yazılmış bu eserin herkesle paylaşılması hususudur!

• Siz de elinizden geldiğince bu siteyi arkadaş, dost ve herkesle paylaşın ve duyurun...

Kurân "B" Meâlini duyurun!


Facebook'da paylaş Twitter'da paylaş Daha Fazla...

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı